Birey yaşam gücünü KENDİ BİLİNÇALTI rezervinden ve genetik kodlarından almaktadır ve buna istinaden potansiyel güç, TOPLUMUN BAĞRINDA yeşerme ve gerçekleşme şansı bulmuştur. Canlı ve cansız tüm çevre yani DOĞA ise kendisine meydan okuyacak bir türün gelişmesini sağlamıştır.
İnsanoğlu kendini var eden tüm güçlere sırası ile sırt çevirerek bu günkü toplumu oluşturmuştur.
Mevcut toplumun temelleri, insan oğlunun biriktirdiği bilgi, geliştirdiği araç gereçler ve DOĞAYA OLAN BAĞIMLILIĞI azaltması ile atıldı. Bu süreç yaklaşık 35.000 yıllık bir süreçtir. Ancak, özellikle son 250 yıllık teknik gelişim, iklim olaylarından izole, betondan şehirler, uzayda yaşam arayışları, gen bilimindeki ilerleme, gıda sektöründeki yapay et üretimi vs. gibi gelişmeler doğadan bağımsızlığın zirvesi olmuştur. O halde DOĞADAN KOPMA bugünün toplumuna huzur mutluluk vermiş midir? Peki bu gidiş, doğayı umursamadan ilerleme, gelecekte insanoğlunu nereye taşıyacaktır?
Doğaya karşı bağımsızlaşma gayreti belli bir aşamaya geldikten sonra, yaklaşık olarak 7.000 yıldır geliştirilen ÖZEL MÜLKİYET ve Özel Yaşam Standartları insanoğlunun bir cephe de toplumuna karşı savaş açmasına sebep oldu. Kan bağı temelli oluşturulan lider merkezli ya da din temelli kutsallaştırmalar ortadan kaldırılarak egemenlerin egemenliklerini sürdürmek için oluşturdukları topluluklara ve topluluklarının çıkarını koruyan kurallardan devlet dini inanışlarına dönüştü. Bireyleşme toplumun en alt kesimlerine nüfuz ettikçe, toplulukların ve konuşan kuralların da etkinliği azaldı. Kuralların uygulanması için toplumdan uzaklaştırma, selam vermeme veya takdir etmeme bedelleri önceleri yeterli iken, daha sonrasında ölüm, sürgün ya da hapis cezaları kuralların çiğnenmemesi için gerekli hale getirildi. Bugün artık bir kişiye ya da kurula tüm kalbi ile inanan birey sayısı nicel olarak çok azalmış durumdadır. Bağlılıklar birey menfaatlerini koruduğu ölçüde ve çoğunluklar görünür ile sınırlı kalmaktadır.
İnsan oğlu yaklaşık olarak son 100 yıldır, BİLİNÇALTINI sınırlayan ve daha çok bugüne gelmesini, toplum olmasını sağlayan BİLİNÇ yapısı ile mücadele halindedir. Bu noktada sınırsız ve fütursuz, sürdürülemez istekler hayat bulmaktadır. Toplumun zayıflaması ve dayanışma duygularının azalması, özellikle sosyal devlet yapısının özünde çökertilmesi nedeni ile yarınından emin olamayan bireyler, yarınını garanti altına almak için sınırsız üretme ve biriktirme düşüncesi ile stres içinde bir yaşam sürdürmektedir. Gelecekte bu sorumlukları taşımayan bireylerin, tatmin olmak için manevi sınırları kaldırıp, maddi sınırları zorlayarak giriştikleri sınırsız tüketme davranışları da tatmin olma eşiğinin yükselmesine, mutsuzluk ve huzursuzluğa sebep olmaktadır.
Bugün bireyin kendi iç barışını sağlaması durumunda, kendi menfaati dışında bağlarla bağlı toplumlar oluşturulması ve doğanın ağzı, dili olacak şekilde doğanın ritmine uygun yeni bağlar kurulması bu yolun diğer uğrak noktaları olacaktır.
Geleceğin felsefe, sanat, gıda bilgisi ve ahlak kurallarının oluşturulması ile ilgili atölye çalışmaları da bu merkezde yapılacaktır.